
Ev Sahibesi
Fyodor Mihailoviç Dostoyevski
Uzun bir aradan sonra yeniden Dostoyevski okumak, insanın ruhunun derinliklerine inen tanıdık bir karanlığa adım atmak gibi. Ev Sahibesi, yazarın gençlik dönemine ait, kısa hacmine rağmen yoğunluk bakımından yüklü eserlerinden biri. Belki Suç ve Ceza ya da Yeraltından Notlar kadar olgunlaşmış bir yapıda değil; ancak yazarın daha sonra derinlemesine işleyeceği temaların filizlerini açıkça taşıyor: yabancılaşma, takıntı, iç çatışma ve varoluşun ağırlığı.
Romanın merkezinde yer alan Veltçaninov benzeri bir karakter olarak Ordınov, hem bir entelektüel hem de bir saplantılar yumağı. Gerçeklikten kopmuş, kendi iç sesleriyle boğuşan bir adam. Ev sahibesi Katerina ve kocası Murin ile olan tuhaf ilişkisi, neredeyse kabus gibi bir atmosfer yaratıyor. Hikâyedeki gerçeklik düzlemleri bulanık; okur, zaman zaman karakterin düş mü görüyor, yoksa yaşananlar hakikaten mi oluyor sorusunu kendine sormaktan alıkoyamıyor.
Dostoyevski burada mekânı da bir ruh haline dönüştürüyor. Petersburg’un boğucu sokakları, kapalı odalar, baskıcı ilişkiler, karakterlerin iç dünyalarındaki sıkışmışlığı adeta mekânsal bir yansıma olarak sunuyor. Katerina karakteri ise Dostoyevski’nin kadın tasvirleri arasında özgün bir yerde duruyor: kurban mı, suç ortağı mı, yoksa sadece bir yansıma mı?
Yazarın psikolojik derinlik yaratmadaki ustalığı bu kısa metinde dahi hissediliyor. Ev Sahibesi, bir tür “ön çalışma” niteliğinde okunabilir; Dostoyevski’nin ileride yaratacağı daha büyük karakterlerin ve fikirlerin ilk halleriyle karşılaşıyoruz. Bununla birlikte, metindeki gotik atmosfer, obsesif aşk ve güç ilişkileri üzerinden insan ruhunun karanlık yüzünü keşfetmek isteyen her okur için güçlü bir deneyim sunuyor.
Ev Sahibesi, Dostoyevski’nin külliyatında hak ettiği ilgiyi göremeyen ama yazarın tematik evrenine ilgi duyanlar için eşsiz bir keşif alanı. Kısa, sarsıcı, karanlık… Ve bir Dostoyevski okumasından beklenileceği üzere: huzursuz edici ölçüde insanî.