
O Gün İçin Bir Şemsiye
Wilhelm Genazino
Wilhelm Genazino’nun O Gün İçin Bir Şemsiye adlı romanını bitirdim, fakat açıkçası beni pek sarmadı. Ne konu olarak ne de anlatım biçimiyle uzun süre zihnimde yer edecek bir roman olduğunu düşünmüyorum. Bazen bir kitabı bitirdiğinizde zihninizde bir tat kalır ya, bu roman bende daha çok gri bir boşluk hissi bıraktı. Belki bu da Genazino’nun bilinçli bir tercihi, bilemiyorum.
Romanın merkezinde ismini hiç öğrenemediğimiz bir adam var. Aslında ne iş yaptığı da çok açık değil ilk başta; sonra öğreniyoruz ki, bir çeşit ayakkabı denetçisi. Gündelik hayatın içinde, sokaklarda yürüyerek başka insanların ayakkabılarına bakan bir adam… Bu meslek zaten başlı başına tuhaf, ama anlatıcının ruh hâliyle birleşince bu tuhaflık zaman zaman tekinsiz bir hâl bile alıyor. Gözlem yapıyor, düşünüyor, yorumluyor, ama bir türlü harekete geçemiyor. Hayat ona dokunmuyor gibi, o da hayata dokunamıyor.
Karakterin yaşadığı içe kapanıklık, sadece ruhsal bir durum değil; aynı zamanda metnin dokusunu da belirliyor. Romanda çok az olay var. Hatta olay yok denebilir. Küçük düşünceler, küçük tedirginlikler, küçük kaçışlar var. Mesela sevgilisi Lisa’dan bahsediyor zaman zaman, ama ilişkileri de bir yere varmak yerine sanki hep aynı yerde dolanıyor. Lisa bir kadın olarak anlatıcının hayatında bir eşikten çok, bir yankı gibi. Belki bir başka hayat ihtimali, belki de içinden çıkamadığı hayatın bir uzantısı.
Kitap boyunca anlatıcının dünyasına girip çıkıyoruz ama bir yere varamıyoruz. Çünkü o da bir yere varmak istemiyor sanki. Sürekli olarak kendini açıklıyor gibi yapıyor ama hiçbir şeyi açıklamıyor aslında. Bu yüzden romanın son sayfalarında, karakteri ilk gördüğüm andaki yabancılık hâlinden pek de uzaklaşmadığımı fark ettim.
Genazino’nun dilinde zaman zaman bir melankoli, bir ince ironi hissediliyor. Ama bu anlatım biçimi, romanın genel durağanlığıyla birleşince bir noktadan sonra tekrar etmeye başlıyor. Düşünsel olarak bir ağırlık yaratmak istese de, bu ağırlık anlatının zenginliğiyle değil, hep aynı dairenin içinde dönüp duran bir düşünce biçimiyle geliyor. Bu da bir süre sonra insanı yoruyor.
Belki de Genazino, postmodern kent insanının bıkkınlığını, yersizliğini, anlamsızlık duygusunu son derece gerçekçi bir biçimde anlatıyor. Ama sorulması gereken şu: Anlatılan şeyin hissi okuyucuya bu denli sıkıcılık olarak geçiyorsa, burada edebi başarının sınırları nerede başlar, nerede biter?
Sonuç olarak, O Gün İçin Bir Şemsiye benim için etkileyici bir okuma deneyimi olmadı. Evet, karakterin iç dünyasına dair belli incelikler var; evet, gündelik hayatın görünmez ayrıntılarını fark ettirmeye çalışıyor; ama bu anlatı biçimi beni içine çekemedi. Belki de bazı kitaplar bazı okurlara hitap etmiyor. Bu da olabilir.
انتهيتُ مؤخرًا من قراءة رواية مظلة لذاك اليوم للكاتب فيلهلم غينازينو، لكنني بصراحة لم أجد فيها ما يجذبني كثيرًا. لا من حيث الموضوع ولا من حيث الأسلوب السردي. أحيانًا، عندما تنهي كتابًا، يبقى في ذهنك طعمٌ ما، لكن هذه الرواية تركت في نفسي شعورًا رماديًّا، أقرب إلى الفراغ. وربما يكون هذا هو بالضبط ما أراده غينازينو، لستُ متأكدًا
تتمحور الرواية حول رجلٍ لا نعرف اسمه، بل في البداية لا نعرف حتى ما هي مهنته. لاحقًا نكتشف أنه يعمل كمفتش أحذية، أي أنه يقضي أيامه في شوارع المدينة يراقب أحذية الناس. تبدو هذه المهنة غريبة بحد ذاتها، ولكنها مع الحالة النفسية للبطل تصبح أحيانًا غريبة ومقلقة في آنٍ معًا. يراقب ويتأمل ويحلّل، لكنه لا يتحرك فعليًا. الحياة لا تمسّه، كما أنه هو أيضًا لا يمسّ الحياة
الانعزال النفسي الذي يعيشه هذا البطل لا يقتصر على حالته الداخلية فقط، بل يُشكل نسيج الرواية بأكملها. لا يوجد في الرواية تقريبًا أي أحداث حقيقية. بالكاد يمكن الحديث عن تحوّل أو ذروة. توجد فقط أفكار صغيرة، قلق صغير، محاولات هروب صغيرة. يذكر أحيانًا صديقته ليزا، لكن علاقته بها أيضًا لا تتطوّر، بل تدور في حلقة مفرغة. ليزا ليست شخصية فعالة في حياته، بل تبدو كصدى باهت، أو احتمالًا لحياة أخرى لم يجرؤ على عيشها
نخوض في عوالم البطل النفسية طوال الرواية، ولكننا لا نصل إلى نتيجة. فهو نفسه لا يريد الوصول إلى نتيجة، وكأنه يفسّر نفسه طوال الوقت، دون أن يقول شيئًا فعليًا. وفي نهاية الرواية، أدركتُ أنني لم أقترب من هذا البطل أكثر مما كنت عليه في الصفحة الأولى
لغة غينازينو تحمل أحيانًا شيئًا من الكآبة والسخرية الرقيقة. ولكن هذا الأسلوب السردي، حين يتلاقى مع رتابة الأحداث، يصبح مكرّرًا ومُتعبًا. يحاول الكاتب إضفاء عمقٍ فلسفيّ على السرد، لكنه لا يأتي من غنى في المعنى، بل من الدوران في نفس الدائرة النفسية. وهذا ما يجعل التجربة مُرهقة أكثر من كونها مُثيرة
ربما أراد غينازينو أن يقدّم صورة حقيقية عن الإنسان الحضري المتعب، التائه، الباحث عن معنى في لا شيء. وربما نجح في ذلك. لكن السؤال الذي يفرض نفسه: إذا انتقل هذا الملل للقارئ بنفس الدرجة، فهل يكون هذا نجاحًا أدبيًا، أم خللاً في التوازن السردي؟
في النهاية، لم تكن مظلة لذاك اليوم تجربة قراءة مؤثرة بالنسبة لي. صحيح أن هناك لمحات نفسية دقيقة، وأن الكاتب يحاول تسليط الضوء على تفاصيل الحياة اليومية الخفية، لكن هذا الأسلوب لم يكن كافيًا لجذبي إلى داخل النص. وربما بعض الكتب لا تناسب بعض القرّاء، وهذا أيضًا احتمال وارد