
Bir Delinin Hatıra Defteri
Nikolay Vasilievich Gogol
Üniversite yıllarımda okuduğum Gogol’ün Bir Delinin Hatıra Defteri, Palto ve Burun öykülerini bu sefer Ketebe baskısıyla tekrar yâd ettim.
Gogol’ün bu üç öyküsünü art arda okuduktan sonra içimde tuhaf bir boşluk ve aynı anda tarif edemediğim bir doluluk hissettim yine. Bir Delinin Hatıra Defteri ile başlayan bu kısa ama sarsıcı yolculuk, beni bir zihnin yavaş yavaş parçalanışına tanık olmaya zorladı. Poprişçin’in dünyasında gerçekle hayal arasındaki sınır öylesine silikleşiyor ki, bir noktadan sonra onun delirmesi değil de dünyanın kendisinin çürümüşlüğü daha çok sarsıyor beni. Gülmek isterken irkildiğim yerler oldu; mizahın ardındaki korkunç yalnızlık ve değersizlik hissi neredeyse elle tutulur gibiydi.
Sonra Burun geldi. Bu kez absürt olan her şey daha bir grotesk, daha bir keskin şekilde karşıma çıktı. Kovalef’in burnunu kaybetmesi ve burnunun kendi başına bir hayat sürmeye başlaması… Başta bir hiciv gibi geliyor ama sonra insanı çepeçevre saran bir yabancılaşma duygusu bırakıyor geriye. Bir insanın kendi kimliğine, toplumsal konumuna bu kadar bağlı olması, burnunu kaybetmesiyle kişiliğini de kaybetmesi ne tuhaf bir metafor! Gülerek okudum ama içten içe tedirgin oldum.
Ve en sonunda Palto. Belki de en çok dokunan, en çok içimde kalan öykü bu oldu. Akaki Akakiyeviç’in hayatı öylesine sıradan, öylesine silik ki, onun yaşadığı küçük bir mutluluğu bile ben büyük bir olay gibi yaşadım. Ama sistemin, insanların, şehrin bu küçük mutluluğu bile çok görmesi beni derinden sarstı. Son sahnelerde neredeyse içim ezildi. Öldükten sonra bile bir hayalet gibi dolaşması bana Gogol’ün sert bir adalet duygusunu fısıldadı.
Bu üç öykü birlikte bakıldığında sadece bireyin yalnızlığını ve toplumdaki yabancılaşmasını değil, aynı zamanda çarlık Rusya’sının ruhunu, bürokrasisinin acımasız yapısını ve insanın ezilme biçimlerini gösteriyor. Gogol’ün dili, zaman zaman hafif, zaman zaman sert ama her zaman düşündürücü. Kitabı kapattıktan sonra kendime şunu sordum: Deliren kim? Poprişçin mi, Kovalef mi, Akaki mi? Yoksa bizler mi?