
Çeviri Şehirleri
Sherry Simon
Montreal Üniversitesi’nde karşılaştırmalı edebiyat alanında doktorasını tamamlayan Sherry Simon “Çeviri Şehirleri” adlı bu eserinde Kalküta’dan Trieste’ye, Barselona’dan Montreal’e oradan da İstanbul’a kültür başkentlerinde çevirinin sosyo-kültürel etkisini çok akıcı bir dille ele alıyor. İtiraf edeyim ki, çeviri tarihi (eseri tek ketegoriye sığdırmak zor zira içinde tarih, kuram, çeviribilim gibi birçok disiplini barındırıyor) üzerine daha önce böylesine lezzetli bir metin okumamıştım.
Kitapta, Kalküta’da Bengalce’nin İngilizce’ye; Trieste’de İtalyanca’nın Almanca’ya; Barselona’da Katalanca’nın Kastilya diline; Montreal’de Fransızca’nın İngilizce’ye karşı çeviri yoluyla nasıl bir hayatta kalma mücadelesi verdiğini görüyoruz. Simon, çevirilerin, toplumsal ve edebî ilişkileri destekleyen ya da dönüştüren faaliyetler olarak ortaya çıktığını söylüyor. Öte yandan, aynı bölgeyi paylaşan dillerin barışçıl ve eşitlikçi bir diyalog içine girmeleri pek sık karşılaşılan bir durum değildir. Her dilin kendine ait kurumları, diğerine karşı sürekli tetiktedir, kendini savunma ihtiyacı duyduğu için saldırganlaşır, kırılgan gördüğü kültür alanları üzerinde sürekli hak iddia eder, diye de ekliyor.
Simon, kitap boyunca farklı yazar ve eleştirmenlerin fikirlerinden de yola çıkarak çevirinin ne olduğuna dair bir takım tanımlar da yapıyor. Mesela kitabın bir yerinde, “çevirinin hem ayıran hem de birleştiren bir köprü” olduğunu söylüyor. Başka bir yerde, “Çevrilen söz, çoktan kaybolmuş kaynak dili hatırlatan bir anıt olarak kendini gösterir,” diyor. Çeviri için bir tanım olarak kabul edilebilecek bu ikincisi çok hoşuma gitti. Çünkü, evet, çevirinin, ölmüş veya ölmekte olan bir dili hayata döndürebilmek gibi bir kudrete sahip olduğu âşikar. Yazar, işte tam da burada Doğu Avrupa’da yaşam mücadelesi veren Yidiş dilini örnek gösteriyor ve Montreal’e savaş sırasında göç eden ve burayı ortak kültür merkezi haline getiren Yahudiler tarafından Yidiş dilinde verilen telif ve çeviri eserlerini örnek gösteriyor. Ayrıca Frank Scott’un şiir çevirisine dair şu tespitleri de bence oldukça dikkat çekici: “Çeviri yaparken başlıca amacım şiiri olabildiğince az değiştirmek ve diğer dilde kendi adına konuşmasına izin vermek. Bu nedenle farklı anlatımlara yönelmektense sözcüğü sözcüğüne aktarımı tercih ediyorum: Birbirine benzer iki şiir yerine, iki farklı dilde bir tek şiir olsun istiyorum.” Müthiş…
Daha da uzatabilirim ancak tadında bırakmak en iyisi :). İlgilisine fevkalede öneridir.